(12) Memnu Hakların İadesini Alan Kişi Memur Olabilir Mi?

Memnu hakları iade edilen kişiler devlet memuru olabilir mi?

Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Esas: 2007/ 2368, Karar: 2011 / 1214 

İstemin Özeti: Kocaeli İdare Mahkemesinin 19.4.2007 günlü, E:2007/163, K:2007/658 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması davalı idare tarafından istenilmektedir.

Savunmanın özeti: Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hâkimi B. K.’ün Düşüncesi: Davacının 657 sayılı Kanunun 48. maddesinde sayılan yüz kızartıcı suç olan dolandırıcılık suçundan dolayı yargılanmış ve mahkum olmuş olması nedeniyle Devlet memurluğuna alınmasında aranacak niteliği taşımadığının sonradan anlaşılması karşısında, 657 sayılı Kanunun 48/A-5 ve 98/b maddeleri uyarınca görevine son verilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı, bu nedenle davalı idarenin temyiz isteminin kabul edilerek İdare Mahkemesince verilen ısrar kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.

Danıştay Savcısı E. N. N.’in Düşüncesi: Kocaeli İdare Mahkemesinin 19.4.2007 gün ve E:2007/163, K:2007/658 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

Dava dosyasındaki bilgi ve belgelerden 21.4.1978 tarihinde görevden çekilmiş sayılan davacının 28.12.2001 tarihli Olur ile hizmetli unvanı ile atamasının yapıldığı, bu atamanın ardından hakkında yapılan güvenlik soruşturması sonucunda, davacının Kırıkkale Asliye Ceza Mahkemesinin 6.11.1986 gün ve K:1986/190 sayılı kararıyla TCK’nun 503/ilk madde gereğince 3 ay hapis cezası ile; cezalandırılmasına karar verildiği ve bu kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği saptanarak 657 sayılı Yasanın anılan hükümleriyle 27.8.2002 günlü olurla görevine son verildiği davacının 18.2.2003 günlü dilekçeyle adli sicil kaydındaki sabıkasının silinmesini istemesi nedeniyle Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.2.2003 günlü kararla Kırıkkale Asliye Ceza Mahkemesinin anılan ilanıyla verilen mahkumiyetin 3682 sayılı Yasa’nın 8/b maddesi gereği adli sicil kayıtlarından çıkartılmasının kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda davacının dava konusu işlemin tesis edildiği tarihlerde dolandırıcılık suçu nedeniyle 3 ay hapis cezası ile hükümlü olduğundan 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48/A-5 ve 98/b maddeleri uyarınca görevine son verilmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulüyle aksi yöndeki mahkeme kararının bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, dosyanın tekemmül ettiği anlaşıldığından davalı idarenin yürütmenin durdurulması istemi görüşülmeyerek dosya incelendi, gereği görüşüldü:

Dava; Kocaeli Valiliği 3. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğünde hizmetli olarak görev yapan davacının, 657 sayılı Kanunun 48/A-5 ve 98/b maddeleri uyarınca görevine son verilmesine ilişkin 27.8.2002 günlü, 28 sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır.

Kocaeli İdare Mahkemesinin 17.3.2004 günlü, E:2003/1118, K:2004/410 sayılı kararıyla; davacının 28.12.1984 tarihinde işlediği dolandırıcılık suçundan dolayı Kırklareli Asliye Ceza Mahkemesinin 6.11.1985 günlü, K:1986/190 sayılı kararıyla 3 ay hapis cezası ile; cezalandırıldığı ve bu kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiğinin anlaşıldığı, bu durumda davacının mahkumiyetine yönelik kararın 17 yıl önce verilmiş olması ve Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.2.2003 günlü, K:2003/8 sayılı kararıyla cezanın 3682 sayılı Yasanın 8/b maddesi gereğince adli sicil kaydından çıkarılması karşısında 657 sayılı Yasanın 48/A-5 ve 98/b maddeleri uyarınca tesis edilen dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptaline karar verilmiştir.

Anılan karar, Danıştay Onikinci Dairesinin 30.11.2004 günlü, E:2004/3073, K:2004/3852 sayılı kararıyla davacı atamasının yapıldığı ve dava konusu işlemin tesis edildiği tarihlerde dolandırıcılık suçu nedeniyle 3 ay hapis cezası ile hükümlü olduğundan dava konusu işlemde 657 sayılı Yasanın 48/A-5 ve 98/b maddelerine aykırılık bulunmadığı, öte yandan, dava konusu işlemin tesisinden sonra davacının dolandırıcılık suçundan mahkumiyetine ilişkin hükmün adli sicil kaydından çıkarılmasına Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesince karar verilmiş olmasının dava konusu işlemi sakatlar nitelikte görülmediği gerekçesiyle bozulmuş ise de; İdare Mahkemesi söz konusu cezanın 17 yıl önce verildiği ve davacının hizmetli olarak atandığı 28.12.2001 tarihinden önce Malatya Ağır Ceza Mahkemesinin 3.12.2001 tarihli kararı ile memnu haklarının iade edildiği, memnu hakların iadesine ilişkin mahkeme kararlarının, mahkumiyeti ortadan kaldırmamakla beraber ceza mahkumiyetinden doğan bazı hakların kullanılmasına yönelik ehliyetsizlikleri geleceğe dönük olarak ortadan kaldırdığı, Devlet memuriyetinde iken veya memuriyete girmeden önce 657 sayılı Kanunun 48. maddesinde sayılan suçları işlemek suretiyle mahkum olan ve bu nedenle anılan maddenin A-5 bendinde gösterilen şartı taşımayanların, ilgili mahkemelerden memnu hakların iadesi kararı almaları durumunda Devlet memurluğuna atanmalarının mümkün olduğu, ayrıca söz konusu cezanın Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.2.2003 günlü kararı ile; 3682 sayılı Kanunun 8/b maddesi uyarınca adli sicil kaydından çıkarılmasına karar verilmiş olduğu da göz önünde bulundurulduğunda, davacının görevine son verilmesine ilişkin dava konusu işlemde bu nedenle de hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesini de eklemek suretiyle dava konusu işlemin iptali yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.

Davalı İdare, Kocaeli İdare Mahkemesinin 19.4.2007 günlü, E:2007/163, K:2007/658 sayılı ısrar kararını temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

Başkanvekili S. Y., Sekizinci Daire Başkanı A. A., Onbirinci Daire Başkanı A. H. Ü., Altıncı Daire Başkanı H. Ü., Beşinci Daire Üyesi G. E., Altıncı Daire Üyesi S. T., Onbirinci Daire Üyesi E. C., Onikinci Daire Üyesi N. K. E., İkinci Daire Üyesi Y. Ö., Ondördüncü Daire Üyeleri İ. A. ve H. Ç., Altıncı Daire Üyesi E. S., Onikinci Daire Üyesi İ. G., Onbeşinci Daire Üyesi H. Y. ve Onuncu Daire Üyesi Prof. Dr. A. U.’un; İdare Mahkemesince verilen ilk kararda, davacının 1984 yılında işlemiş olduğu suçtan dolayı memnu haklarının iadesine ilişkin mahkeme kararından bahsedilmemesine karşın temyize konu edilen ısrar kararında ilk kez anılan memnu haklarının iadesine ilişkin karardan bahsedilerek memnu hakların iadesi kararının dava konusu işleme hukuki etkisine gerekçede yer verilmesi, dolayısıyla memnu hakların iadesi kararının temyiz incelemesi sırasında Danıştay Onikinci Dairesince değerlendirilmemiş olması nedeniyle bakılan davada usule uygun bir ısrar kararı oluşmadığından esas kaydının kapatılarak dosyanın anılan Daireye gönderilmesi gerektiği yolundaki oylarına karşılık; gerek İdare Mahkemesince ilk kararın verildiği gerekse Danıştay Onikinci Dairesince temyiz incelemesi yapıldığı sırada anılan memnu hakların iadesi kararının dosyada mevcut olmadığı, ısrar kararından önce dosyaya sunulan bu kararın ısrar kararında yer almasının kararın ısrar olma niteliğini değiştirmeyeceği, nitekim İdare Mahkemesinin esas itibarıyla ilk kararındaki gerekçesine dayanmak suretiyle kararında ısrar ettiği, dolayısıyla usulüne uygun oluşmuş bir ısrar kararının bulunduğuna oyçokluğu ile karar verilerek, uyuşmazlığın esastan incelenmesine geçildi.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun Devlet memurluğuna alınacaklarda aranacak genel şartları düzenleyen ve dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan 48/A-5 maddesinde; taksirli suçlar ve aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere, ağır hapis veya altı aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı, şeref ve haysiyet kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak gerektiği hükme bağlanmış; aynı Yasa’nın 98/b maddesinde de, Devlet memurlarının, memurluğa alınma şartlarından herhangi birini taşımadığının sonradan anlaşılması veya memurlukları sırasında bu şartlardan herhangi birini kaybetmesi halinde memurluğunun sona ereceği hükmü yer almıştır.

Davacının, Söke Tapu Sicil Müdürlüğünde memur olarak görev yapmakta iken izinsiz ve mazeretsiz 10 gün süreyle işe gelmediği için 21.4.1978 tarihinde görevinden çekilmiş sayılmış, 28.12.2001 tarihinde (yaklaşık 23 yıl sonra) Elazığ 2. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü emrine açıktan hizmetli olarak atandığı, daha sonra 2002 yılında Kocaeli 3. Bölge Tapu Sicil Müdürlüğü emrine naklen ataması yapılmış, burada hizmetli olarak çalışmakta iken gizlilik dereceli görevde çalıştırılacağı için hakkında yapılan güvenlik soruşturması sonucunda, davacının 1984 yılında işlemiş olduğu dolandırıcılık suçundan dolayı Kırklareli Asliye Ceza Mahkemesi’nin 6.11.1986 günlü, E:1985/66, K:1986/190 sayılı kararıyla Türk Ceza Kanunu’nun 503/ilk maddesi uyarınca 3 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği ve; bu kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği saptanarak 657 sayılı Kanunun 48/A-5 ve 98/b maddeleri uyarınca 27.8.2002 günlü işlemle görevine son verilmesi üzerine bakılan dava açılmıştır. Davacının görevine son verilmesinden sonra 18.2.2003 günlü başvurusu üzerine Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesinin aynı günlü kararı ile söz konusu mahkumiyetin 3682 sayılı Kanunun 8/b maddesi uyarınca adli sicil kaydından silinmesine karar verildiği, anılan mahkumiyet kararı ile ilgili olarak Malatya Ağır Ceza Mahkemesinin 3.12.2001 tarihli kararı ile; davacının memnu haklarının iadesine yönelik kararın ise Danıştay Onikinci Dairesinin bozma kararından sonra dava dosyasına sunulduğu, davacının memnu haklarının iadesine ilişkin olarak dava dosyasına sunduğu söz konusu kararda görevine son verilmesine dayanak oluşturan mahkumiyet kararının dışında, Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 26.11.1984 günlü, E:1982/1292, K:1984/829 sayılı kararı ile TCK 503/ilk, 522/1 maddeleri gereğince dolandırıcılık suçundan dolayı 1 ay 15 gün hapis 750 lira ağır para cezasına çarptırıldığı, ayrı bir mahkumiyet kararının daha bulunduğu ve bu mahkumiyet nedeniyle de memnu haklarının iadesine karar verildiği dosyanın incelenmesinden anlaşılmıştır.

Memnu hakların iadesi kararı, 657 sayılı Kanunun anılan 48/A-5. maddesinde sayılan yüz kızartıcı suçlar dışında kalan suçlar bakımından ve Devlet memuru olabilme koşulları yönünden ehliyetsizliği geleceğe dönük olarak ortadan kaldırmakta, ancak anılan Yasa maddesinde Devlet memuru olabilmek için yüz kızartıcı suçlardan mahkum olmamak koşulu arandığından, memnu hakların iadesi kararı, yüz kızartıcı bir suçtan dolayı mahkumiyet kararı almış kişiler yönünden Devlet memuru olabilme koşullarını sağlama bakımından bir hak doğurmamaktadır.

Öte yandan, 3682 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 4778 sayılı Kanunla değişik 8. maddesinin (b) bendi, basit ve nitelikli zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma ve dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlar ile beş yıldan fazla ağır hapis ve hapis cezasına mahkumiyetlerde cezanın çekildiği veya ortadan kalktığı veya oluştuğu tarihten itibaren ilgilinin on yıl içinde evvelce verilen ceza cinsinden bir cezaya veya daha ağır bir cezaya mahkum olunmadığı takdirde adli sicildeki kaydının silinmesini öngörmekte olup, Türk Ceza Kanunu karşısında özel bir Kanun olan 657 sayılı Kanunun 48/A-5. maddesi ile Türk Ceza Kanunu’nun aksine belli suçlar açısından bu suçlar affa uğramış olsalar bile süresiz hak yoksunluğu getirecek bir düzenleme yapıldığından, adli sicil kaydının silinmesi, yüz kızartıcı suçtan dolayı ortaya çıkan hak yoksunluğunu ortadan kaldıracak nitelikte bulunmamaktadır.

Bu itibarla; dava konusu işlemin iptali yolundaki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüne, Kocaeli İdare Mahkemesinin 19.4.2007 günlü, E:2007/163, K:2007/568 sayılı ısrar kararının bozulmasına, 17.11.2011 gününde esasta ve gerekçede oyçokluğu ile karar verildi.

GEREKÇEDE KARŞI OY

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesinin Devlet memurluğuna atanacaklarda aranacak genel şartlara ilişkin (A) fıkrasının 4. bendinde, kamu haklarından mahrum bulunmamak; 5. bendinin dava konusu işlem tarihinde yürürlükte olan şeklinde ise, taksirli suçlar ve bendin devamında sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere, ağır hapis veya altı aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı, şeref ve haysiyet kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından dolayı hükümlü bulunmamak gerektiği belirtildiğinden, kamu haklarından mahrum bulunanların ve Yasa metninde sayılan suçların herhangi birinden hükümlü bulunanların Devlet memuru olamayacakları açıktır.

765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 11. maddesinde kamu haklarından yoksunluğun (hidematı ammeden memnuiyetin) hapis ve ağır para cezası ile birlikte cürümlere mahsus cezalar arasında sayılmış olması, 20. maddesinde kamu haklarından yoksunluk cezasının seçme, seçilme vesair bütün siyasi haklar ile; bütün memuriyet ve hizmetlerden mahrumiyeti kapsadığının ve 121. maddesinde müebbeden kamu haklarından yoksunluk ve ceza mahkumiyetinden doğan diğer nev’i ehliyetsizlik cezalarının memnu hakların iadesi yoluyla giderilebileceğinin belirtilmiş bulunması karşısında, memnu hakların iadesinin mahkumiyet hükmünün kalkması sonucunu doğurmadığı, sadece kamu haklarından yoksunluğun ve ceza mahkumiyetinden doğan diğer çeşit ehliyetsizlik cezalarının geçmişe değil geleceğe yönelik olarak giderilmesini sağladığı anlaşılmaktadır.

Bu itibarla, davacının görevine son verilmesine neden olan dolandırıcılık suçundan dolayı almış olduğu ve temyiz edilmeyerek kesinleşmiş bulunan mahkumiyet hükmüne ilişkin olarak memnu haklarının iadesine karar verilmiş ise de, bu kararın 657 sayılı Yasa’nın 48. maddesinin A-4 bendinde belirtilen kamu haklarından mahrum bulunmamak koşulu yönünden ehliyetsizliğini ortadan kaldıracağı, ancak mahkumiyeti ortadan kaldırmayacağı kuşkusuzdur. Başka bir anlatımla, davacının dolandırıcılık suçundan dolayı hükümlü bulunma durumunun devam etmesi, buna karşın 657 sayılı Kanunun 48. maddesinin A-5 bendinde Devlet memuru olabilmek için yüz kızartıcı bir suçtan dolayı hükümlü bulunmamak koşuluna yer verilmiş olması karşısında, davacının memnu haklarının iadesine ilişkin karara dayalı olarak 657 sayılı Kanunun 48. maddesinin A-4 bendindeki kamu haklarından mahrum bulunmamak koşulunu sağlasa bile yüz kızartıcı bir suç olan dolandırıcılıktan mahkumiyetinin bulunması nedeni ile; 657 sayılı Yasa’nın 48. maddesinin A-5 bendinde yer alan koşulu taşımadığından, davacının anılan Yasa’nın 98/b maddesi uyarınca görevine son verilmesine ilişkin işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

Bu duruma göre, İdare Mahkemesince verilen ısrar kararının belirtmiş olduğumuz gerekçe ile bozulması gerektiği görüşüyle kararın gerekçesine katılmıyoruz.

GEREKÇEDE KARŞI OY

İdare Mahkemesince verilen ısrar kararının, Danıştay Onikinci Dairesinin 30.11.2004 günlü, E:2004/3073, K:2004/3852 sayılı kararında yer alan gerekçeyle bozulması gerektiği oyuyla karar gerekçe yönünden karşıyız.

KARŞI OY

657 sayılı Kanunun Devlet Memurluğuna alınacaklarda aranacak genel ve özel şartları belirleyen 48. maddesinin (A) bendinin 5. fıkrasında (dava konusu işlem tarihinde yürürlükte bulunan hali) taksirli suçlar ve; aşağıda sayılan suçlar dışında tecil edilmiş hükümler hariç olmak üzere, ağır hapis veya 6 aydan fazla hapis veyahut affa uğramış olsalar bile Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından hükümlü bulunmanın Devlet memurluğuna engel halleri oluşturduğu hükme bağlanmıştır.

Davacı 28.12.1984 tarihinde işlediği dolandırıcılık suçundan dolayı Kırklareli Asliye Ceza Mahkemesinin 6.11.1986 günlü, K:1986/190 sayılı kararıyla 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmış olup, karar temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir. Davacının memnu hakları Malatya Ağır Ceza Mahkemesinin 3.12.2001 tarihli kararı ile iade edilmiştir. Dolayısıyla uyuşmazlığın çözümü için memnu haklarının iadesi kurumunun hukuksal nitelendirmesinin yapılması gerekli bulunmaktadır.

Dava konusu işlem tarihinde yürürlükte bulunan Türk Ceza Kanunu’nun memnu hakların iadesi başlığı altında yer alan 122. maddesinde, Kişinin asıl cezasını çektiği veya af ile; ortadan kalktığı tarihten itibaren 5 yıl geçtikten sonra memnu haklarının iadesini talep edebileceği, bu talep üzerine yapılan inceleme sonucunda memnu hakların iadesine karar verilebileceği hükmü yer almıştır.

Danıştay kararlarında, Memnu hakların iadesi kararı ister Türk Ceza Kanunundan, ister özel bir Yasadan kaynaklansın kamu hizmetlerinden yasaklanma, memuriyetten mahrumiyet, seçme ve seçilme hakkından yoksun kılınma gibi temel hak ve; özgürlükler alanındaki ehliyetsizlikleri gelecek için ortadan kaldıran bir karar olarak tanımlanmış ve memnu hakların iadesinin ilgiliye kullanılması men edilen hakları kullanma yetkisi verdiği kabul edilmiştir. Ayrıca, Danıştay’ın istikrar bulan kararlarının incelenmesinden, memnu hakların iadesine konu olan suçlar yönünden bir ayrımın da yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan, 657 sayılı Yasa’nın 48/A-5. maddesine benzer bir hüküm T.C. Anayasasının 76. maddesinin 2. fıkrası ile 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 11. maddesinde de öngörülmüştür. Anayasanın 76. maddesinin 2. fıkrasında, En az ilkokul mezunu olmayanlar, kısıtlılar, yükümlü olduğu askerlik hizmetini yapmamış olanlar, kamu hizmetinden yasaklılar, taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile; ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar; zimmet, ihtilas, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla, kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma, terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler. hükmüne yer verilmiş, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 11. maddesinde de benzer bir düzenleme yer almıştır.

Yüksek Seçim Kurulu’nun 17.4.2001 günlü, K:400 sayılı, 21.4.2011 günlü, K:451 sayılı, 21.4.2011 günlü, K:452 sayılı kararlarında suç yönünden bir ayrım yapılmadan (dosyaların bazısında enerji hırsızlığından bazısında dolandırıcılık ve sahtecilikten mahkumiyet bulunmasına karşın) Anayasanın 76/2. maddesinde ve; buna dayalı olarak 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 11. maddesinde belirtilen nitelikte bir ceza mahkumiyeti nedeniyle milletvekili seçilme hakkını yitirmiş bulunan kişilerin, bu haklarına ancak ve sadece yasaklanmış hakların geri verilmesi kararı ile kavuşabilecekleri vurgulanmıştır.

Ayrıca, TCK’da kaldırılmış olmasına rağmen yasaklanmış hakların geri verilmesi kurumuna 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 13/A maddesinde yer verilmiştir. Bu kurumun yeniden düzenlenmesine duyulan ihtiyaç ise madde gerekçesinde şöyle ifade edilmiştir. 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun Geçici 2’nci maddesinde, diğer kanunlardaki kasıtlı bir suçtan dolayı belirli süreyle hapis cezasına veya belli suçlardan dolayı bir cezaya mahkum olan kişilerin, belli hakları kullanmaktan süresiz olarak yoksun bırakılmasına ilişkin hükümleri saklı tutulmuştur. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki çeşitli kanunlardaki süresiz hak yoksunluğu doğuran bu hükümlere rağmen, yasaklanmış hakların geri verilmesi yolunun kapalı tutulması, uygulamada ciddi sorunlara yol açacaktır. Bu sorunların çözümüne yönelik olarak, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki çeşitli kanunlardaki kasıtlı bir suçtan dolayı belirli süreyle hapis cezasına veya belli suçlardan dolayı bir cezaya mahkum olan kişilerin süresiz olarak kullanmaktan yasaklandıkları hakları tekrar kullanabilmelerine imkân tanıyan bir düzenleme yapılmasına ihtiyaç duyulmuştur.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında konu değerlendirildiğinde; Danıştay’ın 48/A-5 maddesi ile ilgili olarak istikrar bulan yorumundan vazgeçilmesini gerektiren bir durumun söz konusu olmadığı açıktır. Aksi bir yorumun kabulü halinde yasaklanmış hakkı geri verilen kişi mahkumiyet nedeniyle kaybettiği seçilme hakkını kazanmasına rağmen Devlet memurluğu yönünden bu hakkı kazanamayacaktır ki, böyle bir ayrımın hukuki güvenlik ilkesine, sonuçta hukuk devleti anlayışına aykırılık oluşturacağı kuşkusuzdur.

Bu nedenle, Kocaeli İdare Mahkemesince verilen ısrar kararının onanması gerektiği oyuyla karara katılmıyoruz.

İdare Davası Avukatları : Av. Arb. Muhammet Polat İÇTEN & Av. Rozerin ARSLAN

DİYARBAKIR