Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay’ca incelenmesi taraf vekillerince istenilmekle, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre tarafların aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki temyiz itirazlarının reddine,
2- Davacı, ihracat departman yetkilisi olarak çalıştığını, gerçekte 1.900,00 TL net ücret almasına rağmen düşük prim ödemek için …’ya daha az bir miktar bildirildiğini, bunun yanında çalışma saatlerinin 09:00-18:00 olmasına rağmen davalı şirket yetkililerinin isteği ve zorlaması nedeniyle gece geç saatlere kadar çalışıldığını, son zamanlarda davacının kendi isteği ile işten ayrılması ve yasal hak ve alacaklarını ödememek için kötü niyetli olarak davacıya “yıldırma” politikası uygulandığını, daha sonra iş sözleşmesinin haklı neden olmadan işverence fesih edildiğini ileri sürerek, kıdem ve ihbar tazminatı ile ücret, fazla çalışma ve yıllık izin ücreti alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı, davacının iş akdinin istifa nedeniyle sona erdiğini , aldığı son brüt ücretinin 1.187,32 TL olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının iş sözleşmesini fesihte haksız olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davacının iş aktini kimin feshettiği, ne kadar ücret aldığı ve fazla çalışma yapıp yapmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Somut olayda, davacı yargılama sırasında verdiği 20.01.2014 tarihli dilekçe ile temyiz dilekçesinde açıkça davalının yıldırma politikası uygulaması, çalışma şartlarını ağırlaştırması ve müşterilere işten ayrıldığı yönünde bildirimde bulunması nedeniyle iş aktini haklı nedenle feshettiğini belirttiğinden ihbar tazminatı isteğinin reddi gerekirken kabulü hatalıdır.
3- 4857 sayılı İş Kanununda 32 nci maddenin ilk fıkrasında, genel anlamda ücret, bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar olarak tanımlanmıştır.
Ücret kural olarak dönemsel (periyodik) bir ödemedir. Kanunun kabul ettiği sınırlar içinde tarafların sözleşme ile tespit ettiği belirli ve sabit aralıklı zaman dilimlerine, dönemlere uyularak ödenmelidir. Yukarıda değinilen Yasa maddesinde bu süre en çok bir ay olarak belirtilmiştir.
İş sözleşmesinin tarafları, asgarî ücretin altında kalmamak kaydıyla sözleşme özgürlüğü çerçevesinde ücretin miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. İş sözleşmesinde ücretin miktarının açıkça belirtilmemiş olması, taraflar arasında iş sözleşmesinin bulunmadığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda dahi ücret, Borçlar Kanunun 323 üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre tespit olunmalıdır. İş sözleşmesinde ücretin kararlaştırılmadığı hallerde ücretin miktarı, işçinin kişisel özellikleri, işyerindeki ya da meslekteki kıdemi, meslek unvanı, yapılan işin niteliği, iş sözleşmesinin türü, işyerinin özellikleri, emsal işçilere o işyerinde ya da başka işyerlerinde ödenen ücretler, örf ve adetler göz önünde tutularak belirlenir.
Çalışma yaşamında daha az vergi ya da sigorta pirimi ödenmesi amacıyla zaman zaman, iş sözleşmesi veya ücret bordrolarında gösterilen ücretlerin gerçeği yansıtmadığı görülmektedir. Bu durumda gerçek ücretin tespiti önem kazanır. İşçinin kıdemi, meslek unvanı, fiilen yaptığı iş, işyerinin özellikleri ve emsal işçilere ödenen ücretler gibi hususlar dikkate alındığında imzalı bordrolarda yer alan ücretin gerçeği yansıtmadığı şüphesi ortaya çıktığında, bu konuda tanık beyanları gözetilmeli ve işçinin meslekte geçirdiği süre, işyerinde çalıştığı tarihler, meslek unvanı ve fiilen yaptığı iş bildirilerek sendikalarla, ilgili işçi ve işveren kuruluşlarından emsal ücretin ne olabileceği araştırılmalı ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek bir sonuca gidilmelidir.
Davacı 1.900.00 TL net ücret aldığını ileri sürmüş, davalı ise 1.187.32 TL brüt ücret ödendiğini savunmuştur. Davacının alabileceği ücret ihtilaflı olduğundan mahkemece yukarıdaki ilkeler doğrultusunda emsal ücret araştırması yapılarak, gelecek cevaplar tüm dosya içeriği ile bir değerlendirmeye tabi tutularak gerekirse alınacak ek rapora göre sonuca gidilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
4- Fazla çalışma yaptığını iddia eden işçi bu iddiasını ispatla yükümlüdür. Ücret bordrolarına ilişkin kurallar burada da geçerlidir. İşçinin imzasını taşıyan bordro sahteliği ispat edilinceye kadar kesin delil niteliğindedir. Bir başka anlatımla bordronun sahteliği ileri sürülüp kanıtlanmadıkça, imzalı bordroda görünen fazla çalışma alacağının ödendiği varsayılır.
Fazla çalışmanın ispatı konusunda işyeri kayıtları, özellikle işyerine giriş çıkışı gösteren belgeler, işyeri iç yazışmaları delil niteliğindedir. Ancak, fazla çalışmanın yazılı belgelerle kanıtlanamaması durumunda tarafların, tanık beyanları ile sonuca gidilmesi gerekir. Bunun dışında herkesçe bilinen genel bazı vakıalar da bu noktada göz önüne alınabilir. İşçinin fiilen yaptığı işin niteliği ve yoğunluğuna göre de fazla çalışma olup olmadığı araştırılmalıdır.
İmzalı ücret bordrolarında fazla çalışma ücreti ödendiği anlaşılıyorsa, işçi tarafından gerçekte daha fazla çalışma yaptığının ileri sürülmesi mümkün değildir. Ancak, işçinin fazla çalışma alacağının daha fazla olduğu yönündeki ihtirazi kaydının bulunması halinde, bordroda görünenden daha fazla çalışmanın ispatı her türlü delille yapılabilir. Bordroların imzalı ve ihtirazi kayıtsız olması durumunda, işçinin bordroda belirtilenden daha fazla çalışmayı yazılı belge ile kanıtlaması gerekir. İşçiye bordro imzalatılmadığı halde, fazla çalışma ücreti tahakkuklarını da içeren her ay değişik miktarlarda ücret ödemelerinin banka kanalıyla yapılması durumunda, ihtirazi kayıt ileri sürülmemiş olması, ödenenin üzerinde fazla çalışma yapıldığının yazılı delille ispatlanması gerektiği sonucunu doğurmaktadır.
Davacı fazla çalışma yaptığını, genel tatillerde çalıştığını kanıtlamak amacıyla davalı işyerindeki çalışması sırasında yaptığı e-posta yazışmalarını delil olarak sunmuştur. Mahkemece e-postaların değerlendirilip değerlendirilmeyeceği tartışılmadan, doğrudan bu yazışmalar dikkate alınmadan hesaplama yapılan bilirkişi raporu doğrultusunda hüküm kurulması isabetsizdir.
5- Davalı tarafından sunulan imzalı ücret bordrolarının bazılarında fazla çalışma ücreti tahakkuk ettirildiği halde, Mart 2006- Mayıs 2012 dönemi arasındaki tüm bordroların imzalı olması nedeniyle hesaplama dışı bırakılması da ayrı bir bozma nedenidir.
6- Davalının bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde sunduğu 08.06.2010-11.06.2010 tarihleri arasında izin kullanıldığını gösteren belge değerlendirilmeden yıllık izin ücreti alacağına hükmedilmesi doğru değildir.
O halde tarafların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde taraflara iadesine, 25/02/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.
İş Mahkemesi/Davası Avukatları : Av. Rozerin ARSLAN & Av. Muhammet Polat İÇTEN