Zenofobinin Kara Ayna’daki Yansıması

Tahir ELÇİ’ye

Zenofobinin Kara Ayna’daki Yansıması

düşmanı gösteriyorlar,ona saldırıyoruz

siz gidin artık

düşman dağıldı dedikleri bir anda

anlaşılıyor

baştan beri bütün yenik düşenlerle

aynı kışlaktaymışız

incecik yas dumanı herkese ulaşıyor” İ.Özel

 

      Black Mirror, 4 Aralık 2011 tarihinde yayınlanmaya başlanan bir İngiliz televizyon dizisidir. Dizi bilim kurgu tarzında olmasının yanı sıra distopik bir temaya sahiptir. Dizinin her sezonu ve her bölümü, hem konusu hem de oyuncuları bakımından münferit olup, ardılları ve öncülleri ile arasında bir illiyet bağı da  bulunmamaktadır.

      Black Mirror, Türkçe “kara ayna”ya tekabül etmektedir. Dizinin ismi dahi başlı başına bir hiciv içermekte, teknolojik aletlerimizin ekranlarının karanlığı ve ayna gibi yansıtma özelliği ile bizlerin karanlık yönlerinin yansıması arasında bir metafor yapılmıştır.

      Diziye dair bilgileri bir kenara bırakarak, hepimizin hem mağduru hem de yaratıcısı olduğumuz bir mefhuma değinmek istiyorum, zenofobi. Zenofobi, Yunanca xenos ve phobos kelimelerinin birleşiminden oluşan ve yabancı fobisi anlamına gelmektedir.

“fob-phob- : Korku, kaçınma anlamında ön ve sonek

fobi -phobia-: Belli bir nesnenin, durumun veya etkinliğin yarattığı ve kişinin kendisi tarafından da yersiz veya aşırı kabul edilen usdışı, yoğun, inatçı bir korku. Bu korku, kişide korkulan söz konusu şeyden (fobik uyarıcıdan)  kaçınmaya yönelik neredeyse karşı konulmaz bir arzu da yaratır. Kaçınmanın mümkün olmaması halinde yoğun bir kaygı ve panik tepkisi alevlenir. Bir fobi önemli bir bunaltı kaynağı olduğu veya toplumsal işleyişi engellediği zaman ruhsal bir rahatsızlık olarak değerlendirilir.”

(Selçuk Budak, Psikoloji Sözlüğü, Ankara, 2005, Bilim ve Sanat Yayınları )

      Bazı fobiler evrensel denebilecek düzeyde yaygınken, bazı fobiler ise aksine kişilere özgül olup, yaygın olarak görülmemektedir. Zenofobi, bir fobi olarak evrensel denebilecek düzeyde yaygındır ve bir fobinin ötesinde anlamlara sahiptir. Kelime anlamı olan yabancı fobisinden öte yabancı nefreti de içkindir. Nitekim bu nefret, soykırım gerçekleştirecek derecede tecessüm etmeye de yetkindir.

      Şüphesiz ki zenofobi tek bir tipte tezahür etmemektedir. Zenofobinin tecessüm etmesi için ihtiyaç duyulan yabancı, farklı sıfatlarla tezahür edebilir; cinsel, dilsel, kültürel, dinsel, ırksal vb. en temel farklılıktan,  spesifik farklılıklara kadar geniş bir yelpazeye sahiptir. Özü itibariyle kötülüğün içkin bulunmadığı bu farklılıklar karşısında gerçek olmayan (irrasyonel) korkular üretilmektedir. Üretilen bu irrasyonel korkular, varlıklarını, ötekinin düşmanlığı üzerinden anlamlandıran grup veya toplulukların motivasyon ihtiyacını karşılamaktadır.

      Black Mirror dizisinin 3. sezonunun  Acımadan Öldürmek (Men Against Fire) isimli 5. bölümünde, savaş sonrası “böcek” benzetmesinin yapıldığı bir topluluğa karşı oluşturulan ve gönüllü katılımcılardan oluşan bir askeri birliğin, böcekleri öldürmesi konusu işlenmektedir. Gönüllü askerler beyinlerine yerleştirilen bir implant sayesinde, öldürülmesi amaçlanan topluluğun bireylerini birer canavar olarak görüp ve konuşmalarını sadece anlamsız bağırmalar olarak duyarlar. Öldürdükleri her bir böcek için ise gece cinsel içerikli rüyalarla ödüllendirilirler. Köylüler tarafından yapılan ihbar neticesinde köye giden askerler, böceklerin köye saldırdığını öğrenip ve köylülerden aldıkları bilgiler doğrultusunda ise böcekleri evinde saklayan Heidekkar’ın evine giderler ve orada kahramanlarımızdan olan gönüllü asker Stripe, böcekleri bulur ve öldürür. Tabii birini öldürmeden önce boğuşmak zorunda kalır ve böcek Stripe’ın gözüne yeşil bir ışık tutmuştur.

William_Holman_Hunt_-_A_Converted_British_Family

William Holman Hunt – A Converted British Family Sheltering a Christian Missionary from the Persecution of the Druids

(Heidekkar’ın evinde asılı bulunan tablo.)

      Stripe, öldürdüğü böcekler için ödüllendirilir fakat rüyalarında kesiklikler ve donmalar oluşur. Böcekleri yakalamak için diğer gün yapılan operasyonda ise Stripe, artık böcek değil insan görmektedir ve konuşmalar artık birer bağrışma değildir. Stripe’ın gözüne tutulan yeşil ışık, implantını bozmuştur. Arkadaşının öldürmek üzere olduğu böceği, insan olarak gören Stripe, olay yerinden onu ve çocuğunu kurtararak kaçırır. Bu esnada yaralanan Stripe’ı, kaçırdığı kişi olan Catarina kaldığı yere getirir. Stripe’ın kafası karışmıştır, çünkü kendisinin beyninde implant olduğu için böcek gördüklerini, beyninde implant olmamasına rağmen böcek olarak görüp ihbar eden köylüleri anlamamıştır. Catarina, beyninde implantları olmamasına rağmen kendilerini böcek olarak gören ve nefret eden köylülerin varlığını şu cümlelerle açıklar: Hepsi nefret ediyor çünkü etmeleri söylenmiş. 10 yıl önce başladı, savaştan sonra. Önce görüntüleme programı, DNA kontrolleri, sonra kayıtlar ve acil durum önlemleri ve kısa zamanda herkes bize yaratık dedi. Pis yaratıklar. Her sesten, televizyondan, bilgisayardan, hasta olduğumuzu söylediler. Zayıf olduğumuzu, bunun kanımızda olduğunu. Kanımızın devam edemeyeceğini, bizim devam edemeyeceğimizi… Adım Catarina’ydı, o da Alec’ti. -oğlunu gösterir.- Şimdi sadece böceğiz.

      Zenofobi, tıpkı dizinin bu bölümünde işlendiği gibi, mütehakkim konumunda bulunanlar tarafından bütün tahakküm mekanizmaları aracılığıyla işlendiği andan itibaren gittikçe genişleyen bir çemberdir. Nefret çemberinin hızla genişleyişi elbette birçok sebepten mütevellittir. Nitekim bu sebeplerin açıklanması için gerçekleştirilerek psikoloji bilimine kazandırılan deneyler de mevcuttur. Bunların başlıcasına örnek vermek gerekirse: Milgram Deneyi ve Asch Uydumculuk Deneyi.

“Milgram Deneyi (Milgram experiment) : Sosyal psikolog Stanley Milgram’ın 1974 yılında zararlı davranışların gelişiminde otoritenin rolünü göstermek amacıyla yaptığı bir deney. (…) Bu deneyden savaş, suç, ceza gibi konularda çıkarılan sonuçlar oldukça ilginçtir ve insan doğası, “gerçek benlik” vb. gibi soyut kavramları kuşkulu hale getirmiş, davranışın şekillenmesinde otoritenin rolünü gözler önüne sermiştir. Çokça eleştirilen Milgram’ın bu deneyi o günden sonra çoğu üniversitede yasaklanmıştır.”

Asch Uydumculuk Deneyi (Asch Conformity Experiment): Uydumculuk davranışlarının incelenmesinde Solomon Asch tarafından kullanılan ve psikolojide klasiğe dönüşen bir deney. (…) kamuoyunun, kişilerin yargısı üzerinde son derece etkili olduğunu göstermiştir.”

(Selçuk Budak, Psikoloji Sözlüğü, Ankara, 2005, Bilim ve Sanat Yayınları )

      Nefret çemberinin hızla genişleyişinin arkasında birçok sebep olmakla birlikte ona hızla genişleme imkanını sunan çağımıza özgü imkanlar bulunmaktadır. 21. yüzyılda gerçekleşen teknolojik devrimler ile iletişim kanallarının sayısının artmasıyla, iletişim kolaylığına sahip olduk. Hele ki son on yılda hayatımıza giren sosyal medya siteleri ve yazılımları ile yüzlerce, binlerce hatta milyonlarca insanla tek bir saniyede iletişime girebilir ve bir etkileşim oluşturabiliriz.

      Acımadan Öldürmek (Men Against Fire) isimli bölümün akabinde yayınlanan Sosyal Linç ( Hated in the Nation) isimli bölümde ise tam olarak bu konu irdelenmiştir. Bir hacker tarafından sosyal medyada “Sonuçlar Oyunu” (Game of Consequences) adında bir oyun başlatılır. Oyuna katılım, hedef seçip, ismini ve fotoğrafını “Ölüm” (Deathto) etiketiyle paylaşarak sağlanıyor. En popüler hedef Saat 17.00’da öldürülüyor ve gece yarısı oyun tekrardan başlıyor. Hacker, sistemini ele geçirdiği yapay arı şirketinin arılarıyla hedefi öldürüyor. Yürütülen soruşturmada, oyunu gerçekleştiren hacker’ın daha önce bir yanlış anlama neticesinde sosyal lince maruz kalan ve intihara kalkışan Tess Wallender’ın arkadaşı,  Garrett Scholes olduğu öğreniliyor. Hacker’ı durdurmak için çaba sarf eden güvenlik güçleri, sistemde bir açık buluyor. Açık ise hacker tarafından bırakılmış ve bulunmasını istediği “Sonucun Dişleri – Garrett Scholes’un Manifestosu” (The Teeth of Consequence – A Manifesto by Garrett Scholes ) isimli dokümanı bırakmıştır.

“Teknolojik devrim sayesinde hiddetlenme ve suçlama sonucuna katlanmadan, zehir yayma gücüne sahibiz.”

(Sonucun Dişleri – Garrett Scholes’un Manifestosu)

      Garret Scholes’un başlattığı oyun, sosyal linç oyununa katılanların da yapay arılar ile öldürülmesiyle sona eriyor. Garrett Scholes manifestosunda ise halkı böceklere benzetip, zalimlikten zevk aldıklarını söyleyerek, bu zayıflıktan arındırılmaları gerektiğinin altını çizmiştir. Oyun ile amaçladığı şey, insanların üreticisi oldukları sosyal lincin, yani zenofobinin genişleyen çemberinin birgün onları da mağduru edecek raddeye dek genişleyeceğini göstermektir. Manifestodaki tam boy sayfa  “Saygı & İtidal” (Respect & Restraint ) yazısı ile sahip olmamız gereken en temel haslete de vurgu yapmıştır.

“Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar. (…)

Herkes ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka türden kanaat, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuş veya başka türden statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, bu Bildirgede belirtilen bütün hak ve özgürlüklere sahiptir.(…)

Herkesin yaşama hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır. (…)

Herkesin kanaat ve ifade özgürlüğüne hakkı vardır; bu hak, müdahale olmaksızın kanaat taşıma ve herhangi bir yoldan ve ülke sınırlarını gözetmeksizin bilgi ve fikirlere ulaşmaya çalışma, onları edinme ve yayma serbestliğini de kapsar.(…)”

(İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi / Universal Declaration of Human Rights)

      Altı çizilen bu hasletlere sahip oluş, kimi zaman erdemli bir bireyin alametifarikası olarak görülse de, insanlık ailesinin bütün fertlerinin yerine getirmekten imtina etmemesi gereken ödevleridir. Bir ödev olması ise gerek ulusal mevzuatlarda düzenlenmesi, gerekse uluslararası sözleşmeler ile imza altına alınmasından öte; gerek tikel olarak bireylerin, gerekse tümel anlamda grupların, toplumların hatta insanlık ailesinin sağlıklı bir varoluş sağlayabilmeleri için “olmazsa olmaz” olmasındandır.

      Zira İnsanlık ailesi fertlerinin hem doğuştan kazandığı özellikleri (etnisite, ırk vb.) hem de yaşam serüvenleri içerisinde ürettikleri değerleri (dinsel inançlar, siyasal görüşler vb.) farklılık arz etmektedir. Kaçınılmaz olan bu farklılıklar karşısında; saygı mefhumunu yitirdiğimiz, itidali kaybederek kendi değerlerimizi veya yaşam pratiklerimizi idealize ettiğimiz veya vuku bulan farklılıklara karşı irrasyonel yergiler üreterek, ötekileştirme süreci başlattığımız anda zenofobi ve ardılı olan sosyal linç tecessüm edecektir.  Tecessüm eden bu nefret dairesi her farklılık karşısında hızla genişlemeye başlayacak ve başkasının farklısı olduğumuz anda bizi de içine alacaktır. İnsanlık ailesinin bütün fertleri şüphesiz olarak nasibini alacak ve vareste kalamayacaktır. Ve fasit dairesine dönüşecek bu dairenin, tekrar tekrar üretilmesi kaçınılmaz olacak ve tekrar tekrar bizleri öğütmekten imtina etmeyecektir.

Av. M. Polat İÇTEN

Not: Bu yazı, Diyarbakır Barosu tarafından çıkarılan “Diyarbakır Barosu Bülteni” isimli derginin 2018 yılı “Güz Dönemi” serisinde yayınlanmıştır.